Cuma, Temmuz 07, 2006

Hedef kitleniz sizi anlıyor mu?

Eylülce'de AVM - soğuk ve ruhsuz isimli yazıyı okuyordum. Yazının içeriği elbette ki diğer tüm Eylülce yazıları gibi çok başarılı ama ben yazının değindiği anafikirden çok yazıda Alışveriş Merkezi kısaltması olarak kullanılan AVM'nin beni farklı boyutlarda düşündürmesi ile ilgili yazmak istiyorum.

Oldum olası İngilizce bloglara imrenmişimdir. Hatta İngilizce konuşan yada İngilizce oluşturulmuş web uygulamalarına da aynı şekilde imrenerek bakmışımdır. Daha da kötüsü İngilizce uygulama hazırlayan programcılara daha da imrenmişimdir. Neden biliyor musunuz? Çünkü işleri bizden çok ama çok daha kolay.

Yazımın bundan sonrasının teknik bir konu olarak devam edeceğini sakın düşünmeyin. Sadece anlatmak istediğimi biraz açmak için birkaç örnek vermek istiyorum.

Eylülce'den konuya girmişken onunla devam edelim. Sitesinde WordPress'in Hemigway teması kullanılmış ve bazı bölümleri Türkçeleştirilmemiş. Bu avantajla bende sitede sözünü ettiğim yazıyı okurken solda yer alan cümleyi aşağıda ideal bir örnek olarak kullanabilirim.
You’re currently reading “AVM - soğuk ve ruhsuz,” an entry on Eylülce
Programcılığa yakın olanlar bu cümlenin sistem tarafından nasıl oluşturulduğunu bilecektir.
AVM - soğuk ve ruhsuz veritabanından yazının başlığı olarak çekiliyor ve aynı şekilde Eylülce de sitenin yine veritabanında kayıtlı olan ismi olarak sistem tarafından alınıyor.

Geriye kalan You’re currently reading ve an entry on sözcükleri ise sabit değerlerimiz. Yani bunlar sistem tarafından standart olarak orada yayınlanacak olan kelimeler. Bu durumda eğer yazımızın adı "İngilizce programcılık çok kolay" olsaydı, bu durumda o alanda aşağıdaki cümle yazıyor olacaktı.
You’re currently reading “İngilizce programcılık çok kolay,” an entry on Eylülce
Bu yazıyı Altı Üstü Tasarım'da okumuş olsaydınız o zaman cümle şöyle olacaktı.
You’re currently reading “İngilizce programcılık çok kolay,” an entry on Altı Üstü Tasarım
Şimdi biz WordPress'deki bu özelliği Türkçe yaptığımızı düşünelim. O alanda ne yazmasını istiyoruz? Şöyle olabilir mi?
Şu anda Eylülce'de "İngilizce programcılık çok kolay" isimli yazıyı okuyorsunuz.
Yazımızın ismi ile ilgili (şans eseri) bu örneğimizde herhangi bir sorun yaşamıyoruz çünkü sabit cümlemiz yazımızın ismiyle pek içli dışlı değil. Ama blogumuzun ismi işimizi bozdu.

Eylülce veritabanından gelen bir isim olduğuna göre sabit cümlemizin hangi ek'le devam edeceğine nasıl karar verebiliriz? (de mi yoksa da mı?)

İşte oldum olası Türkçe içerikli web uygulamalarında kullanıcı ile tam anlamıyla etkileşim ve iletişim sağlayamıyor olmamızın bana kalırsa en önemli sebebi.

Ben bir uygulama yazıp ziyaretçimin adıyla onun mesela doğum gününü, yaşını da telaffuz ederek nasıl kutlarım? "Hello Arda, this is your 27th birthday!" gibi bir cümleyi web sitemde Türkçe olarak sabit değerlere bağlı kalarak yazabilir miyim? Yani, "Merhaba Arda, Bugün senin 27'inci yaşgünün!" şeklinde. 'inci yerine nokta (.) koyarak programlarsam evet ama yok yok ben İngilizce yazan programcılara imrenmeye devam edeceğim.

Dönelim yazımın başında sözünü ettiğim AVM konusuna.

İngilizce konuşan milletlerin bir diğer çok beğendiğim özellikleri ise kendi kendilerine yarattıkları kısaltmalar ve fiiller.

Mesela WebLog karşımıza Blog olarak çıktı, blog yazmak anlamında to blog fiilini oluşturdular, bunu yapan kişiye blogger dediler.

Yada kısaltmaları... Bazen yabancı makalelerde gördüğümüz aka (also known as) kısaltması. Hayranım bu kısaltmaya. Türkçe'de böyle bir kısaltma olsa ben kullanmaz mıyım?
Örnek: İstanbul Ticaret Odası (aka İTO)

İşte AVM kısaltması bana tüm bunları ve en önemlisi de biz niye dilimizle ilgili bu kadar gerginiz diye düşündürdü.

Hedef kitlemle iletişim kurabilmek ve onlara kendimi en iyi şekilde ifade edebilmek için cümlelerimde deveyi hendekten atlatmaya çalışmak yerine uygun kısaltmaları kullanmak, yada karşı tarafın algısında yüzde yüz başarıya ulaşmak için olması gereken kelimeyi yabancı kökenli yada Türkçe ayrımı gözetmeden yazmak (mesela günce yerine blog kelimesi) bana kalırsa sonuç odaklı yada süreç odaklı olmak stratejilerinin hangisinin seçildiğiyle ilgili.

Benim hedefim okuyucularıma (yada müşterilerime) aktarmak istediğim görüş ve fikirlerimi en kısa yoldan ve en doğru şekilde aktarmaksa, bunun hangi dilde, nasıl ve ne yöntemle yapıldığının benim açımdan ne önemi olabilir ki?

Acaba ben sonuç odaklı mıyım?

Yoksa öyle olmamalı mıyım?

Neyse...Siz beni anladınız di mi?

1 yorum:

A. Selim Tuncer dedi ki...

Merhaba. Anladım, ama bazı noktalara katılmadım.

Sondan başlayacak olursak; bazan süreçler sonuçların niteliğiyle ilgili belirleyici olabilirler. Sözünü ettiğin konuda sana katılmıyor değilim, ancak bazı durumlarda çok içten ve “doğrucu” olmak iyi değil. Zorunluluktan sonuca odaklanabiliriz, ama bu, bazı konularda meşruiyet kapısını açarsa, nasıl olsa bir biçimde sonuç elde edebiliyoruz yaklaşımıyla süreçleri hep kusurlu kabul etmek zorunda kalırız.

İlk kez duyduğumuz sözcükler içi doldurulmayı bekleyen bir kova gibidir. Zamanla dolar ve artık yerli yerine oturur. Hele bu sözcükler dışarıdan dolu olarak geliyor ve içeride onun yerine ikame edebileceğimiz boş da olsa başka bir kova yoksa, gelen kovayı yerinden oynatmak artık neredeyse imkansız hale gelir. O nedenle ne kadar “ağ güncesi” diye yırtınsak/yırtınsalar da sonucu değiştiremeyiz ve gerçekten de “sonuç”a bakarız.

Yani “sonuç” odaklılığa evet, ama “süreç”i hepten gözden çıkarma ve feda etmeye hayır! Burada da teslim olmak yerine “çözüm”e odaklanmalıyız.

Türkçe’nin İngilizce karşısındaki ezikliğine gelince; bunun dillerin kendisiyle hiçbir ilgisi yok. Hatta şunun söyleyebilirim ki Türkçe, sözünü ettiğin sorunların aşılmasında İngilizce’den de daha fazla imkanlar sunmaktadır. Konu tamamen dilin kullanımı ve kullanıcılarıyla bağlantılı.

Türkçe’nin Eklemeli Diller sınıfında olmasından kaynaklı bazı zorlukları olduğunu elbette kabul ederim. Ancak bunun sorun olarak karşımıza çıkması, teknolojiyi üreten insanların İngilizce konuşması ve İngilizce düşünmesi nedeniyledir. Yoksa sözünü ettiğin sorunun, sanırım Türkçe konuşan ve Türkçe düşünen bir proğramcı için, Türkçe'nin matematiğine hakim olduktan sonra çözümünün çok kolay olduğunu düşünüyorum. Sonuçta bu eklerin, kendinden önce gelen sözcüğün ses yapısına göre aldığı biçimlerin sayısı sınırsız değildir ve kendi içinde bir mantığı vardır.

Ayrıca kendine göre fonetik bir zenginlik olarak değerlendirilebilecek bir özelliğin, İngilizce düşünen bir mühendisin yarattığı şablona uymuyor diye bir eksiklik olarak görülmesi bence son derece yanlıştır.

Sonuçta iş bize düşüyor. Ortada gıpta edilecek ve kıskanılacak bir durum yok. Belki tenoloji üretimi konusunda hayıflanılacak bir durum söz konusu olabilir.

Sevgiler.