Pazar, Şubat 26, 2006

Başarı için insan faktörü...!

Flickr bildiğiniz gibi resim paylaşmak için kurulmuş olan bir Web 2.0 servisi. Başarısının arkasında paylaşım gibi bir unsurun olması yanında, teknoloji ve işlevsellik gibi kaçınılmazları da barındırıyor.

WeBreakStuff’da okuduğum bir yazı benim Flickr’ın başarısının arkasına yeni bir unsuru daha eklememe sebep oldu. İnsan faktörü...!

Sosyal Mühendislik ile ilgili yazımı okuyanlar hatırlayacaklardır, teknolojiyi yönetirken insan faktörünün önemine değinmiştim. WeBreakStuff beni doğrularcasına Flickr ile ilgili yazısında bu kavrama değinmiş.

Web sitelerinde belirli aralıklarda veritabanı güncellemesi, yada bir hata oluşması durumlarında karşımıza çıkan uyarı mesajları vardır. Bunlar genelde “Sistemimizde güncelleme yapılıyor.”, yada “Teknik bir arıza oluştu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.” şeklinde mesajlardır.

Flickr’da böyle bir durumda kullanıcıya sunulan mesaj nedir biliyor musunuz?...“Flickr is having a massage” (Flickr masaj yaptırıyor)

Evet aynen böyle...

Milyonlarca kullanıcısı olan bir servis... Yüzlerce sunucu üstüne kurulmuş bir sistem... ve hergün milyonlarca insanın ziyaret ettiği, zamanlarını harcayarak resimlerini sistemlerine gönderdikleri bir arayüz...

Acaba böylesine yoğun çalışan, bir sürü kullanıcısının aktif olarak yer aldığı bu sistem “Flickr is having a massage” yerine “SERVER ERROR” yazarsa ne olur?

Başarı insanları anlamaktan geçiyor. Sadece bir işin (ürünün, servisin, sistemin) teknoloji yada fikir aşamasını geliştirken yada tasarlarken değil, tüm aşamalarında, tüm detaylarında insan faktörünü göz önünde bulundurmaktan geçiyor.

Web 2.0 kavramının hayatımıza girişi, sosyal ağlar ve bir önceki yazımda bahsettiğim gibi tüm bu başarının temeli olan (olması gereken) Sosyal Mühendislik...

Fırsatları değerlendirebilmek, başarıya ulaşmak ve katma değeri yaratmak için artık elimizde birden fazla anahtar kelime olduğuna göre, vakit kaybetmeden işe koyulmak gerekmiyor mu?

Yeni bir kavram: Sosyal Mühendislik

Union Square Ventures’da okuduğum bir yazı, ARGE’nin gelecekteki rolü konusundaki düşüncelerimi toparlamamı sağladı.

Bana bundan bir süre öncesine kadar araştırma ve geliştirme denildiğinde, şirketlerin bu bölümlerinde çalışan kişilerin yaptığı işlerin yeni ürünler geliştirmek, mevcut ürünlerdeki problemleri çözüp bir daha tekrarlanmamasını sağlamak yada tüm bunları biraraya getirip maliyetleri düşürmek olarak açıklayabilirdim.

Ama değişen dünyada herşeyin değişmesi ile birlikte son kullanıcılarında satın alacakları ürünlerden beklentileri değişti.

Mesela iPod... Sizce MP3 çalar olarak düşündüğünüzde, iPod’la aşağı yukarı aynı görevi gören kaç ürün vardır? Hatta biraz daha haddimi aşıp, acaba iPod’dan daha üstün özelliklere sahip kaç ürün vardır diye sorayım?

Sizce iPod dünyadaki ilk MP3 çalar mıydı? Kesinlikle hayır... Peki neydi bu kadar tutulmasının sebebi?

Bu yazıyı yazmamın asıl sebebi iPod’un pazar payının neden diğer rakiplerinin üstünde olduğu olmadığı için, bu konuyu daha fazla derinlere çekmek istemiyorum.

Burada değinmek istediğim konu ARGE...

Evet tam yukarıda bahsettiğim gibi bir zamanlar ARGE teknoloji ile özdeşleşmiş bir kavramdı, ancak günümüzde bu iş artık sadece teknoloji yönetmek, yeni teknolojileri yaratmak yada mevcut teknolojileri geliştirmekle başarıya ulaşmıyor. Union Square Ventures’in de yazısında bahsettiği gibi artık Teknolojik Mühendislik yerine Sosyal Mühendislik yapılması gerekiyor, hatta bu yapılıyor.

Çünkü artık yeni bir ürünü yaratmak, yeni bir teknolojiyi bir üründe kullanmak yeterli olmuyor. Son kullanıcıların sosyal eğilimleri, hayat tarzları, ihtiyaçları ve aldıkları ürünleri kullanım şekilleri herşeyi şekillendiriyor.

Sadece teknoloji konusunda üstünlük elde etmek yerine, teknolojiyi sosyoloji ile yönetmek gerekiyor. Trendler insanların yaşam biçimlerini süratle değiştirirken, teknolojiyi de bu değişime göre şekillendirmek gerekiyor.

İşte bu da araştırma ve geliştirmede sadece MP3 çalar değil, iPod yaratmayı bir zorunluluk haline getiriyor...

(Web + Reklam) * 2.0

İnternet dünyasındaki gelişmeler, Web 2.0 konsepti ve tüm bunlarla birlikte kişilerin yaşam biçimlerindeki değişim elbetteki pazarlamanın ve reklam sektörününde çalışma prensiplerini etkiler oldu.

Sosyal ağlar (Social Networks) özellikle paylaşım unsurunu web kullanıcıları arasında bir vazgeçilmez haline getirirken, markaların gelecekleri konusunda da belirleyici rollerini güçlendirdiler.

Google AdWords ve AdSense (Reklam 3.0 ve Google AdWords’e gözümüz alıştı isimli yazılarımda bu konuya değinmiştim) servislerinin internet reklamcılığında yeni bir devri başlatması, takip eden dönemlerde Yahoo! gibi bir dünya devinin bu alanda kendi servisini geliştirmesi ve MSN’in arama motoru işinde rekabete katılması, gelecekte pazarlama ve reklamcılığında değişime uğrayacağının ve bu alanda çalışan ajansların yeni iş modelleri üzerine yoğunlaşması gerektiğinin göstergesidir.

Özellikle Reklam 3.0 isimli yazımda içinde bulunduğumuz dönemin Reklam 2.0 olduğunu ve bu alanlardaki fırsatların kullanılması gerektiğini vurgulamıştım.

Bu hafta içinde elime geçen bir döküman tamda benim bahsettiğim konuların özeti ve kaynak kitabı mahiyetindeydi.

Paul Beelen tarafından hazırlanmış olan Advertising 2.0 isimli dökümanı, pazarlama ve reklam işlerinde olan okuyucularıma, aynı zamanda Web 2.0 konseptinin hayatımıza kattığı yeni teknolojilere merak duyun herkese öneriyorum.

İnternet hayatımızdaki herşeyi değiştirirken, değişime ayak uyduran kullanıcılara ulaşmak, pazarlama ve reklam modellerinin de değişmesini kaçınılmaz kılıyor.

Bu değişimi takip ederken, gelişmelerin analizini iyi yapıp fırsatları güce çevirecek olan girişimcileri şimdiden tebrik ediyorum.

Pazar, Şubat 19, 2006

Silikon Vadisi ve Risk Sermayesi

1 Ekim – 31 Aralık 2005 tarihleri arasında Silikon Vadisi’nde (Silicon Valley) hangi firmanın hangi ürünü için hangi Risk Sermayesi (Venture Capital) firması ne kadar yatırım yapmış?

Hangi alanlardaki ne tür girişimler para ediyor diye merak ediyorsanız incelenmeye değer bir liste.

VC funding fourth quarter 2005

Pazartesi, Şubat 13, 2006

Sabırlı olmak mı?!?

Sabırlı olmak lazım, ortamı, yapılan işleri iyice inceleyip, fırsatları, artılarını, eksilerini iyi analiz etmek lazım... (mı?)

Kesinlikle hayır...! Ama sadece bir noktada... Internet dünyasında!!!

Eğer bu dünya ile ilgili fikirleriniz varsa, dünyadaki örnekleri sürekli takip ediyor ve günlük olarak konunun önde gelen yazarlarının yazılarını okuyorsanız, trendleri biliyor, öngörüleri analiz ediyor ve en önemlisi 3-6 ay içinde olabilecek satın almalar, yada popüler olma eğilimi gösterecek girişimleri tahmin edebiliyorsanız, işte o zaman sabırlı falan olmayın...!

Aklınıza gelen fikirleri, ihtiyaç olduğunu düşündüğünüz tüm çalışmalarınızı hayata geçirin!

Siz hayata geçirin, bırakın kulaktan kulağa dolaşsın, gerisi gelecektir. Siz yeter ki yapın...!

Ama inanın... inanıyorsanız gerçekleştirin...!

Çünkü siz daha bu yazıyı okurken inanın bir başkası sizin fikrinizin girişini yaptı bile...

Küçük düşünmeyin...! Büyük düşünün...! Global düşünün...! ICQ bir İsrail firmasının ürünüdür...! Linux, Google, Microsoft, Kazaa, Digg, del.icio.us, flickr.com, blogger.com ve diğerleri... hep büyük düşünenlerin ürünleri oldular...

Sabırlı olmak mı? Kesinlikle hayır... Internet dünyasında hayır...!

Güven, paylaşım, yaratıcılık...

İş hayatındaki profesyonelleri biraraya getirmek için açılan topluluk sitelerinden haberiniz vardır. Bildiğiniz arkadaşlık sitelerinin (ör: yonja.com) iş dünyasına özel olanlarını düşünün.

Evet, şimdi bu profesyonel tanışma platformlarının dünyadaki örneklerinden birine bakalım: LinkedIn

Ülkemizdeki örneği ise: Cember.Net

Açıkcası Cember.Net'e üye değilim, neden mi? Çünkü üye olabilmeniz için bir üyenin sizi davet etmesi gerekiyor. Ne arkadaşlarım arasından bu siteye üye olan birinden haberdarım (üye olan varsa da söylemedi) ne de böyle bir araştırmaya girdim.

Değinmek istediğim konu, neden Cember.Net direk üye kabul etmiyor değil...! Sitenin üye profilini belirli bir kalitede tutmak istedikleri kesin.

Peki neden LinkedIn bunu böyle yapmıyor?

Dünyadaki ve ülkemizdeki diğer sosyal ağlara (social network) baktığımızda da benzeri durumlarla karşılaşıyoruz. Mesela bizden hemen bir örnek vermek gerekirse 80630.com... Etiler'in eski posta kodunu site adı olarak seçen sitenin üyeleri arasına katılabilmek için mutlaka mevcut bir üyenin sizi davet etmesi gerekiyor.

Şimdi olaya farklı bir boyuttan yaklaşmak istiyorum...

Web 2.o üzerine son günlerde konsept hakkında çok okumuş, okumamış, araştırmış, araştırmamış, konsepti anlamış, anlamamış kim var kim yoksa yazılar yazıyor. Hatta geçen gün bir IT (Bilgi Teknolojileri) dergisinde Web 2.0 hakkında bir makale okudum ki evlere şenlik...!

Web 2.0
'ın özü paylaşmaktır ve bunun ortaya çıkış noktası sosyal ağlardır.

Dünyada popüler olmuş web uygulamalarını Türkiye'de konumlandırmaya çalışırken neden bu konseptleri ve vazgeçilmemesi gerekenleri gözardı edip paylaşımı ve gelişimi engelliyorlar.

Sorun güven mi? Sorun bazı kişilerin ego ve kompleks sahibi olması yüzünden yapılan işlere yıkıcı yaklaşmaları mı? Bunların en üst katmanında, acaba sorun Türkiye'de hala aşılamamış eğitim problemi mi?

Konu çok derinlere gitmeye başladı...

Uzun lafın kısası, alan memnun satan memnun mantığından kurtulmalıyız. En iyiyi sunup bunu kabul edecek azınlığın, çoğunluğu etkilemesi mantığını tercih etmeliyiz.

Ülkemizde her alanda kaliteyi ve dünya standartlarında katma değerli işlerin gerçekleştirilmesini ancak bu yöntemle sağlayabiliriz.

Ben ülkemizde hergün bir öncekinden daha yaratıcı işlerin hayata geçtiği haberlerinin blog sayfalarında yazılacağı günlerin geleceğine inanıyorum.

Anahtar kelimeler belli... güven, paylaşım ve yaratıcılık...!

Perşembe, Şubat 09, 2006

Bilgi ekonomisi hesapları mı karıştırıyor?

BusinessWeek'de yer alan kapak konusu uzun süredir üzerinde düşündüğüm ve merak ettiğim bir noktaya ışık tuttu.
Why The Economy Is A Lot Stronger Than You Think

Şirketlerin karlılıklarının artması, yarattıkları katma değerli işler ile orantılıdır. Aynı şekilde ülkeler içinde bunu söyleyebiliriz.
Ekonomisinin can damarı Bilgi Teknolojileri olan coğrafyalarda, yaratılan değer ve bunun yaşam kalitelerine etkisi elbetteki gözardı edilemeyecek katsayılar taşımaktadır.

Ülke ekonomisinde büyük sıçramalar, aynen şirketlerde olduğu gibi değer yaratacak çalışmaların hayata geçirilmesi ve makro boyutta inovasyon ile mümkündür.

Yukarıda linkini verdiğim makale bu noktada devreye giriyor ve ölçülen ekonomik değerlerin gerçeğin altında olduğunu çünkü bu hesaplamalar esnasında ARGE harcamaları, yeni ürün geliştirme yada uzun vadede büyük değer yaratacak eğitim yatırımlarınının GSMH içinde yer almadığını, elde edilen rakamların bu mali değerleri kapsamadığını anlatıyor.

Kısacası, soyut ve somut sermaye olarak adlandırabileceğim konseptler üzerine biraz düşünmemizi sağlıyor.

Bilgi dünyasının yarattığı gerçek değerleri, bilgiye yatırım yapmanın faydalarını ekonomik boyuttan görebilmek için BusinessWeek'deki yazıyı okumanızı öneriyorum.

Why The Economy Is A Lot Stronger Than You Think