Cumartesi, Kasım 11, 2006

Web balonu patlasa bile bize bişey olmaz!

Web 2.0, yeni girişimler, fırsatlar ve riskler konusunda bir sohbet esnasında verdiğim örneği paylaşmak istiyorum.

Amerika'da 2000'lerin sonunda internet şirketlerinin birçoğunun iflası ile sonuçlanan web balonu patlaması, bugün Web 2.0 ile eski hareketliliğini yakalayan sektörde sütten ağzı yananların endişelenmesine sebep oldu.

Gerçi son satın almalar büyük firmaların böyle bir ihtimale pek inanmadıklarını gösterse de tedbiri elden bırakmayanlar da yok değil.

Amerika'da yada dünyanın diğer bölgelerinde böyle bir durum gerçekleşir mi bilmiyorum ama Türkiye'deki internet pazarında hiçbir zaman böylesine bir balon patlaması gerçekleşmeyecektir. Neden mi? Çünkü...

Biz ülkemizde hiçbir zaman belirli evrelerden geçip teknolojik, kültürel ya da ekonomik değişimler yaşamadık. Biz herzaman basamakları atlayarak çıktık.

E-ticaret'i ele alalım. Amerika'da e-ticaret nasıl gelişti?

Klasik ticaret şekillendi, direk pazarlama modelleri uygulanmaya başlandı, katalog siparişleri, satış için oluşturulmuş call center'lar, web siteleri derken iş sonunda e-ticaret ile sonlandı.

Bizde nasıl oldu? Ben alışverişimi gidip mağazalardan yaparken birgün bir de baktım ki e-ticaret başlamış. Hatta dikkatinizi çekerim ülkemizde bugünkü kadar web sitesi yokken e-ticaret başlamıştı. İnternet kullanıcısı sayısı yerlerde sürünürken başlamıştı.

Biz onların yaşadığı geçişi yaşamadık...!

Telekomünikasyonu düşünün. Amerika'da sabit hatlar, sabit hatlarda farklı uygulama ve servisler, sabit hat kampanyaları, çağrı cihazları, araç telefonları şeklinde bir gelişim sonucu cep telefonlarına geçiş sağlanmışken. Bizde nasıl oldu? Sabit hatlarda sadece Türk Telekom ile mutlu mesut hiçbir ek uygulama olmadan, kampanya olmadan, sabit hatlarda uygulanabilecek servisleri tanımadan bir anda yaklaşık 30 milyon cep telefonu abonemiz oldu. (sayıdan emin değilim belki daha fazladır)

Bu ve bunun gibi daha onlarca örnek yaratabileceğimize eminim ama çok fazla uzatmak istemiyorum.

Demek istediğim şu. Biz Türkiye'de basamakları atlayarak çıkıyoruz ve bu bize yenilikleri hazmetme hissini yaşatmıyor.

Kendimizi yeniliklere adıyoruz ama önce diğerleri ne yapmış onu görüyoruz. Yaşamımızın olağan gelişiminde ortaya çıkan yenilikler olmadıkları için onları önce şaşkınlıkla algımaya çalışıp, etrafımızda olup biteni inceliyor sonra test edip kabul ediyoruz. İşte o aşamada kabulümüz biraz şiddetli ama tam oluyor.

Bu şiddetli ve tam kabul etmemiz süresinde geçen zamanda, dünyadakiler gelişimin ikinci safhasına geçmiş oluyorlar ve evrimlerinde ilerliyorlar. İşte eğer oralarda, o aşamalarda bir balon patlaması, ekonomik sallantı olursa onlarda yıkım gerçekleşiyor.

Onlarda yıkım gerçekleştiğinde biz elimizdeki oyuncağa yeni alıştığımız için pazarımızda talep hala taze oluyor. Onlar kendilerine geliyorlar, yenileniyorlar, yeni girişimlerini oluşturuyorlar ve bu sefer yeni bir ürün ile ortaya çıkıyorlar.

Bu yeni ürün yada konsept gelişip trend halini aldığında biz bu yeniyi keşfediyor ve bu sefer ona sarılıyoruz. Aradakileri yani onların sallandığı, balonun patladığı dönemleri yaşamadan bir sonraki basamağa geçiyoruz. Kısacası bu rutin böyle sürüp gidiyor.

Sonuç olarak ne mi oluyor? Onların sallandığı ve balonun patladığı dönemde biz o aşamaya gelmemiş oluyoruz. O aşamaya gelmediğimiz için de risklerin gerçekleştiği pazar koşullarına sahip olmuyoruz.

Ülkemizde Web 2.0 alanındaki gelişmelerde de durum böyle ve böyle olacaktır.

Web servislerimiz dünyadaki örnekleri kadar çeşitlenmiş değil ve önümüzdeki dönemlerde biz daha bunları çeşitlendiriyor, geliştiriyor olacağız. Bu alanlardaki fırsatları değerlendirip yeni iş alanları yaratırken Amerika'da yeni bir balon patlarsa biz bundan etkileniyor olmayacağız.

Çünkü bizim balonumuz daha hala şişiyor olacak. Onlar patlayan balonlarını atıp daha çok şişebilen yenisini aldıklarında biz elimizdekileri yenileri ile henüz değiştirmeye başlayacağız.

Sonuç olarak yazımın ilk cümlesinde bahsettiğim sohbet esnasında verdiğim örnek buydu.

Balon patlar mı? Trend geçer mi? diye düşünmek yerine fırsatlar ve açık alanların incelenmeye başlanmasını ve yatırımların zaman kaybedilmeden dinamik ortamlarda girişimlere dönüştürülmesini tavsiye ediyorum.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Guzel bir yazi, katiliyorum. Turkiye'de cogu sey hazmedilmeden kabul ediliyor, cok soru sormayan bir millet oldugumuz icin batidan gelen ve orada populer birsey, bir akim varsa bizde de kabul goruyor hemen ve yazinda bahsettigin gibi bu gelisim surecindeki hatalar/patlamalar bizde yasanmiyor cunku bizde gelisim sureci diye birsey yok. Bu risk almama konusunda iyi ama biz ne zaman birsey yaraticaz? Biz ne zaman yurtdisina teknoloji saticaz? Global dunyada teknoloji en buyuk pazarlardan biriyken asya misyonunu ucuz uretim olarak gormus, avrupa ve amerika teknoloji ve bilgi satisi olarak gormus. Turkiyenin misyonu, vizyonu ne? Sadece yurtdisindan ithal ettikleri teknoloji ve urunleri kendi halkina pazarlayip bununla yetinmek mi olacak? Bu mantik bizi ne kadar goturur? Global dunyada risk almama ugruna sadece kendi yagiyla kavrulma fikrinin onu ne kadar acik acaba?