Çarşamba, Ekim 11, 2006

YouTube sizin projeniz olsaydı yatırım firmaları destek verir miydi?

Başlıktaki sorumun cevabını düşünmeye başlamadan önce bu alanlarda yatırım yapmak için yakın geçmişte kurulmuş olan Embrio'yı kısaca inceleyelim.

Embrio için kısaca internet, e-ticaret ve mobil iletişim alanlarında girişim projelerine yatırım desteği sunan bir şirket diyebilirim.

Teknoloji Holding'in bir iştiraki olan Embrio'nun 29 Ağustos 2006'da lansmanı yapılmıştı.

Henüz çok yeni sayılabilecek ve yenilikçi girişim projeleri için başvuruları halen kabul eden şirketin çalışma şekli ve değerlendirme süreçlerine baktığımızda aşağıdaki modeli görüyoruz.
  • Başvuru
  • Ön değerlendirme
  • Konsept onayı
  • Yatırım kararı
  • Anlaşma/Ortaklık
  • Altyapı geliştirme
  • Lansman
  • Takip
  • Şirketleşme
Bu değerlendirme süreci kapsamında Embrio web sitesinden aldığım bilgiye göre yatırım kararının çıkması ortalama 4 hafta sürüyor ve eğer sonuç olumlu ise diğer süreçlerle çalışmaya devam ediliyor.

"Embrio, hangi tip fikirlere/projelere yatırım yapar?" sorusunun cevabına ise sitede bulduğum yanıt şöyle.
  • İnternet ve mobil platformda hizmet veren
  • Kategorisinde "ilk" veya "doğru ilk" olan
  • Barındıracağı teknoloji, rakiplerce kolay taklit edilemeyen
  • Pazarda hızlı büyüme potansiyeline sahip
  • Fikrinin arkasında aynı zamanda doğru bir iş modeli olan
  • Ticari başarı potansiyeli yüksek projeler
Ben bu aşamadan itibaren son günlerin gündem konusu haline gelen YouTube-Google birleşmesini hatırlatmak ve eğer Şubat 2005'te kurulmuş olan YouTube gibi bir video paylaşım servisi fikrini Embrio'ya sunsaydım yukarıdaki kriterler bazında nasıl bir sonuç alırdım sorusunu analiz etmek istiyorum.
Daha açık olmam gerekirse, sunulan kriterler ışığında, YouTube bir girişim fikri ya da projesi olarak Embrio'ya sunulabilir miydi sorusunun cevabını düşünmek istiyorum.

Öncelikle YouTube'nin kendi alanında ilk olması kriterler arasındaki en önemli ilk ikiyi geçmesini sağlıyor. Ama sadece video paylaşımını web üzerinden gerçekleştirdiği için YouTube'yi ilk kabul ettiğimizi de unutmamalıyız. Sonuçta Kazaa, Napster ve diğer birçok P2P servisi zaten video paylaşımını kendi platformları üzerinden sağlıyorlardı. Aynı şekilde birçok medya şirketi de yine birçok programını internet üzerinden seyredilmesine olanak tanıyordu. Tabi bu noktalar YouTube'nin ilk olmasını değiştirmiyor ve bu kriterleri geçmesini sağlıyor.

Teknolojisinin rakipleri tarafından kolay taklit edilememesi noktasında YouTube sınıfta kalıyor. Çünkü servisin kullandığı teknoloji kendi teknolojisi olmamasının yanında maliyet yükünü karşılayabilecek herhangi bir girişimci YouTube gibi bir projeyi en fazla 1 ay içinde yayına alabilir. Dediğim gibi YouTube'nin kullandığı teknoloji Macromedia teknolojisidir ve taklit edilmesi bir kenara dileyen herkes tarafından aynı modelde uygulanması mümkündür.
Bu durumda teknoloji kriterinde YouTube girişim projemiz sınıfta kalmış oluyor.

Pazarda hızlı büyüme potansiyeline sahip olması ile ilgili ise konunun video olmasından dolayı olumlu düşünmemiz mümkündür. Bu durumda bu kriteri de geçmiş sayabiliriz.

Fikrinin arkasında doğru iş modeli olması konusunda Jupiter Research analistlerinden David Card'ın da söylediği gibi YouTube'nin henüz ispatlanmış yada kabul görmüş bir iş modeli bulunmuyordu. (bkz: CNet News)
Hatta bırakın kurulum aşamasındaki iş modelini, Google'a satıldığı bugünlere kadar hiç kimse YouTube'nin hedeflerini, karlılık oranlarını yada gelecek planlarını bilmiyordu. Tek bilinen aylık milyon dolarlık bant genişliği ve günlük 100 milyon video gösterimi idi. Yani belirsizliklerle dolu bir başlangıç ve yaratıcıları için başarılı bir son diyebiliriz.

Bu durumda YouTube iş modeli kriterinde de Embrio'nun değerlendirme aşamasına alınamıyor olacaktı.

Son olarak ticari başarı potansiyelini düşünecek olursak. Evet, yukarıda da dediğim gibi YouTube ticari bir başarı gösterdi ama bu başarı birkaç gün öncesine kadar bilinmezler denklemiydi.

"YouTube gelirini nereden sağlar?", "Telif hakkı/Lisans giderleri ne kadar?", "Yasal açıdan bir Napster vakasıyla karşılaşılacak mı?" gibi birçok soru cevapsızken Embrio'nun böyle bir girişimi ticari başarı potansiyeli bazında onaylaması sanırım beklenemezdi.

Bu durumda karşımıza şöyle bir sonuç çıkıyor ki, eğer YouTube, Şubat 2005'te açılmamışken, bu girişim fikriyle Embrio'ya başvuru yapmış olsaydınız değerlendirme kriterleri bazında geri çevrilmiş olacaktınız.

Biraz daha bilim-kurgu kelimeler ile anlatacak olursam, eğer bir zaman makineniz olsaydı ve bugüne gelip YouTube başarısını görüp, 2005 yılına dönüp bu girişim için yatırım desteği arıyor olsaydınız söz konusu kritlerlerde başarısız olacaktınız.

Sonuçta yukarıdaki maddeler bugün yatırım isteyeceğiniz her firma tarafından karşınıza çıkartılacak kriterlerdir ve bir şekilde Web 2.0 girişiminizi kağıt üstünde modellemeniz istenecektir.

Bunu nasıl yapmalısınız ve inandığınız fikrinizi/projenizi nasıl sunmalısınız? Nelere dikkat etmelisiniz? Nasıl göstergeler kullanmalısınız?

İlerleyen günlerde bu soruların cevaplarını kapsayan yeni bir yazı ile konuya devam ediyor olacağım.

11 yorum:

Mehmet Doğan dedi ki...

Embrio belki bu projeyi (Youtube) kabul etmeyebilirdi fakat kabul eden Sequoia (Google'un da VC'si olur) dun sabah 480milyon dolar daha zengin uyandilar :)

Arda KUTSAL dedi ki...

Aynen öyle Mehmet, tam yerinde çok güzel örnek oldu. :)

Adsız dedi ki...

Arda muhteşem bir analiz yapmışsın. Teşekkürler..

Türkiyede 1.6 milyar dolar değerinde herhangi bir teknoloji şirketi var mı? Yok.

Adsız dedi ki...

Arda muhteşem bir analiz. Teşekkürler.

Türkiyedeki internet şirketlerinin hepsini bir araya getirseniz ( Doğanonline, Superonlin vb )..Hepsinin toplam değeri 1.6 milyar dolar eder mi?
Etmez.

Arda KUTSAL dedi ki...

Teşekkürler Murat. Doğru söylüyosun :)

Adsız dedi ki...

Heyecan uyandıran yeni fikirleri kitaba fazlasıyla uydurmaya çalıştığınızda (zaten o fikir kitapta olmadığı için adı yeni fikir!) işin heyecanı da kalmıyor, çoğu kez yapılabilirliği de.

Hissetmek önemli... Doğru dinleyiciye hissettirebilmek de.

Embrio'da kriterler keşke şöyle olsaydı :)

1.) Bu fikir nerede aklınıza geldi, duşta mı, köpeği gezdirirken mi?
2.) Nasıl bir ruh halindeydiniz?
3.) Bu size sık olur mu?
4.) Cesaret sizce korkusuzluk mudur?
5.) Taşın altına ne kadar elini koyabileceksin? Elin sağlam mı?

Sevgiler...

Arda KUTSAL dedi ki...

Ana fikri vermişsin Tunç :)
Özellikle bu tür projelerde fikri yaratanı dinlemek ve anlamanın yanında iş alanlarını yaşamak da çok önemlidir. Hatta senin tabirinle hissetmek ve hissettirmek.
Katkın için teşekkürler.

Onur Yuksel dedi ki...

Çok güzel bir yazı olmuş. Kalıplara sokmaya çalıştığımızda fikir girdiğimiz kalıbın şeklini alıyorsa zaten yeni fikir olmaktan çıkıyor. Sadece 1 sorum olacak. Acaba Google gerçekten 1,6 milyar dolara youtube u satın aldı mı? Yoksa bunların hepsi kulaktan kulağa pazarlamaya örnek mi? neden derseniz Türkiyede Tüm gazetelerde YouTube un reklamı yapılmış oldu. Ama ortada ne bir sözleşme ne bir protokol görüntüsü var. Örneğin Ronaldinho Barselona'ya x milyon dolara imza attı diyorlar ama hiç olmazsa imza atarkende bir görüntüsünü çekiyorlar. Belki komplo teorisi oldu ama 1.6 milyar dolar şirket değeri nasıl hesaplanmış eğer değeri bukadarsa Amerikan vergi sisteminde youtube'un yeri nerede.

Arda KUTSAL dedi ki...

Teşekkürler Onur.
Google'ın YouTube'u satın almasıyla ilgili en net bilgi aslında firmanın basın açıklaması. Zaten genelde bu tarz satın almalarda bunun üstünde bir açıklama yapmıyorlar.
Ama dikkat edilmesi gereken bir nokta var ki, aslında basın açıklamasında da bahsediliyor, bu satın alma stock-for-stock şeklinde gerçekleşti. Yani YouTube hisselerine karşılık Google hisseleri. Bu da vergiden tutun da satın almada harcanan zamana kadar birçok noktada Google'a avantaj sağladı. Stok-for-Stock işlem modelleri hakkında bilgiyi bu adresten alabilirsin.

Adsız dedi ki...

Harika bir analiz olmuş. Ülkemizeki büyük holdinglerin, para babalarının, sözde teknoloji şirketlerinin hala bu gerçekleri anlayamamış olması düşündürücü.

Risk sermayesi ile ilgili bir sorunda; fikri geliştiren uygulayan insanlar bir süre sonra şirketten uzaklaştırılabiliyor. Stephen Wolfram (Mathematica) 'nın bu konuda acı tecrübeleri omuş diye biliyorum. Sanıyorum Phillippe Kahn (Borland) da başka bir örnek.

Diğer taraftan yatırımcı açısındanda sorunlar yok değil. Napster 'a para yatıranlar ne elde edebildiler bilmiyorum. Sanırım Embrio 'nun kendini garantiye almak istemeside bundan. Fakat en önemli gerçek şu ki; adı üstünde bu RİSK SERMAYESİ.

Adsız dedi ki...

Risk sermayesinin tanım gereği yüksek riskli projelere yatırım yapması beklenir.

İçinde birisi olarak Türkiye'de henüz düzgün ve iş odaklı bir internet ventureleri batıdaki anlamıyla oluşmamış durumda bence.

Yerel sermaye sıkıntısı ve köşedönmeci zihniyet yüzünden elinde fikirle ya da projeyle bilişim dünyasının "business" tarafına girmeye çalışan arkadaşlara pink floyddan "Welcome to the Machine" şarkısını armağan etmek istiyorum.

Ayrıca "heyecan uyandıran yeni fikir" daha çok reklamcı jargonundan geldi bana. Şöyle ki "his" gibi subjektif ve kaotik kriterlerle fikrinizi tanımlamaya çalışıyorsanız fikrinizi yok ediyorsunuz demektir.